en iyi östrojen ilacı isimleri
Papatya çayı, biberiye çayıyla birleştiğinde adet söktürücü etkisi güçlenir. Bu yüzden papatya ve biberiyeyi birlikte tüketebilirsiniz. Bu çay sayesinde gerginlik ve stresiniz de ağrılarınızla beraber azalır. Papatya ve biberiye ilave ettiğiniz çayınızı 10-15 dakika sonra süzerek rahatlıkla tüketebilirsiniz.
Vajinal kaşıntı için 11 etkili ev ilacı. 1. Çay ağacı yağı. Çay ağacı yağı, vajinal kuruluk için kullanabileceğiniz doğal ilaçlardan biridir. Vajinayı yağlayabilen doğal bir yağdır. Ayrıca, genital bölgedeki bakteri dengesini koruyabilen bir antimikrobiyaldir. Genellikle vajinal enfeksiyonların tedavisinde etkilidir.
En etkili adet söktürücü ilaçların başında gelen Lutenyl adet düzensizliklerinde, progesteron eksikliğinde, fonksiyonel kanamalarda, şiddetli ağrılı kanama yaşayanlarda, kist tedavilerinde, menopoz dönemi östrojen eksikliği ve kemik erimesini önlemek amaçlı ve bir çok kadın hastalığı tedavisinde kullanılır.
Otlar keklik otu, adaçayı, meyan kökü. Tam tahıl. Keten tohumu. Sebzeler: brokoli ve karnabahar. 3. Bitki çayı yap. Bazı bitki çayları, östrojen seviyelerini artırabilir ya da östrojen seviyelerine hiçbir etki yapmadan menopoz ve premenstrüel sendrom belirtilerinde rahatlama sağlayabilir.
İçindelevotiroksin bulunan ilacı kullanan kadınların özellikle menopoz döneminde TSH düzeyinin iyi takibi gerekir. İlaç fazla gelir ve TSH çok düşerse kemik erimesi gelişebilir. Bu nedenle kemik taramalarınızı doktorunuzun önerdiği sürelerde yaptırınız ve kalsiyum alınız. Levotirosin ilacı alırken TSH düzeyi önemlidir.
nada nada mi la memiliki jarak interval nada. Özellikle menopoz döneminde ortaya çıkan ateş basması, aşırı terleme gibi sorunların başlıca nedenlerinden olan östrojen eksikliğini doğal yoldan gidermeye ne dersiniz?Bitkisel hormonlar, östrojen hormonuna benzer yapıda bitkisel maddelerdir. Fitoöstrojenler insanlardaki vücut östrojenine benzer ancak daha zayıf etki gösterirler. Fitoöstrojenlerin en yaygın ve önemli iki grubu izoflavonlar ve lignanlardır. İşte bu iki gruba dair bilmeniz gerekenler…Faydaları saymakla bitmiyorİzoflavonlar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebzeler, çay ve şarapta bulunur. Lignan grubu ise daha yaygındır. Tüm tahıl ürünleri, tohumlar keten tohumu, susam, ayçekirdeği, zeytin gibi yağlı yemişler, yer fıstığı, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen ve şerbetçi otu lignan içerir. Aynı zamanda izoflavonlar ve lignanlar güçlü antioksidanlardır; kötü kolesterolün LDL oksitlenmesini azaltır. Vücudun antioksidan enzimlerini aktive eder. Her iki fitoöstrojenin kalp ve damar koruyucu fonksiyonu çok sayıda bilimsel araştırmayla kesin olarak ortaya konmuştur. Fitoöstrojen deposu bitkileri ve faydalarını şöyle sıralayabilirizMelekotu Angelica SinensisAngelika Sinensis adıyla bilinen bu bitkinin fitoöstrojen faaliyeti çok yüksektir ve enerjiyi arttırdığı gibi kendini iyi hissetme duygusunu da geliştirdiğinden kadın ginsengi' olarak da tanınır. Zamansız adetten kesilme, düzensiz adet döngüsü ve aşırı rahim kanaması gibi vakalarda kullanılır. Melekotunun ağrı kesici ve antialerjik etkileri vardır; antibakteriyeldir, kasları gevşetir ve kan damarlarının dayanıklılığını Otu Agnus-CastusHayıt yemişi Akdeniz bölgesine özgü olan hayıt bitkisinden elde edilir. Hipofiz bezi üzerindeki etkisiyle lutein yapıcı hormon LH salgılanmasını arttırıp folikül uyarıcı hormon FSH üretimini azaltarak daha az östrojen ve daha fazla progesteron üretilmesine olanak verir. Bu nedenle menopoz başlangıcında hormonların değişiminden kaynaklanan düzensiz adet dönemlerini dengelediği düşünülmektedir. Özellikle adet öncesi sendromunu andıran belirtiler gösteren ya da düzensiz adet kanamaları olan kadınlar için yararlıdır. Ayrıca iştahı bastırdığı, depresyonu azalttığı ve uykuyu düzelttiği Otu Cimicifuga RacemosaÇin'de yaygın bir şekilde menopoz semptomlarının giderilmesi için hazırlanan karışımlarda bu ot kullanılır. Östrojen reseptörleriyle bağlanıp seçmeli olarak menopozda LH hormonunun yükselmesini baskılar. Östrojenik etkisiyle ateş basma nöbetlerini, gece terlemelerini ve duygusal değişkenliği azaltır. Tahtabiti otu Avrupa'da hormon takviye terapisinin çok iyi belgelenmiş bir alternatifi olarak kabul edilmektedir. Klinik çalışmalar, depresyon, vajina kuruluğu, ateş basma nöbetleri ve adet krampları gibi semptomları giderdiğini göstermiştir. Çoğu kadın bu otu menopoz semptomlarını azaltmak için kullanır. Genel olarak günde iki kez 1-2 tablet olarak önerilir ya da tahtabiti otunun günde üç kez çay olarak içimi Glycrrhiza GlabraMeyankökü bitkisel ilaçların içinde en yaygın kullanılan ve üzerinde en fazla bilimsel araştırma yapılan bitkidir. Aktif madde olarak hem isoflavon hem de lignan içerir. Östrojen ve progesteron oranlarını düzenleme konusunda yararı vardır. Böbreküstü bezlerinin fonksiyonlarını desteklediğinden yorgunluğu edilen bitkiler tek başlarına ya da karışım olarak kullanıldıkları takdirde vajina kuruluğu, ateş basma nöbeti ve ruhsal durum değişikliği gibi menopoz semptomlarının hafiflemesini östrojenleri bakımından bir diğer zengin kaynak da birçok şifalı ot ve meyvede bulunan biyoflavonoitlerdir. Bunlar reseptör bölgeler konusunda aşırı östrojeni baskılama özelliğinden dolayı menopoz hormonlarını dengeler ve pelvis uzuvlarını güçlendirir. Turunçgillerin beyazımsı iç kabuğu zengin kaynak olduğundan portakal ya da greyfurt yerken bu kısmını da tüketmeye dikkat edin. Biyoflavonoitlerin zengin kaynakları arasında kiraz, kızılcık, yaban mersini, dağ mersini, tam tahıllar, üzüm kabuğu ve kızıl yonca vardır. Takviye olarak günde 1000 mg biyoflavonoidin C vitaminiyle birlikte tüketilmesinin ateş basma nöbetlerini geçirdiği saptanmıştır.
Bilimsel Araştırmalar > Fito Östrojenler ile İlgili Uzman Görüşleri Dr. İlkay ORHAN, Dr. Murat KARTAL Farmakognozi AD, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi,bFarmakognozi AD, Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, ANKARA Bitkilerde doğal olarak bulunan fitoöstrojenler östrojene benzer özellikler gösteren bileşiklerdir. Östrojenik etkinlikleri uzun süre önce fark edilmiş olmasına rağmen, son yıllarda oldukça fazla popülarite kazanmışlardır. Fitoöstrojenler kimyasal yapılarına ve bulundukları dokulardaki östrojen reseptör tiplerine bağlı olarak hem östrojen benzeri, hem de östrojen etkisinin tersi etki gösterme özelliğine sahiptirler. Bilim dünyasının bu maddelere ilgisi; fitoöstrojen yönünden zengin besinleri tüketen toplumların, menopoz sonrasındaki dönemde, karşılaştıkları sağlık sorunları sıklığının az oluşunun gözlenmesiyle doğmuştur. Batılı kadınların menopoz sonrasında oluşan yüksek orandaki sağlık sorunlarına karşılık, özellikle Uzakdoğulu kadınların, bu sorunları daha nadir olarak yaşamaları; fitoöstrojenler üzerine olan ilgiyi ve merakı artırmıştır. Bu derlemede, fitoöstrojenler kimyasal yapılarına göre sınıflandırılarak, doğal olarak bulundukları bitkisel kaynaklar ve östrojenik ve anti-östrojenik etkileri hakkında genel bilgi sunulması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler Fitoöstrojen; izoflavon; lignan; östrojen Turkiye Klinikleri J Cosm Dermatol-Special Topics 2008;1258-64 - Antiaging Için Fitoöstrojenler Dr. Çağlayan ÜNSAL ,Dr. Günay SARIYAR Farmakognozi AD, İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, İSTANBUL Fitoöstrojenler, insan vücudunda östrojene benzer biyoaktivite gösteren, doğal olarak oluşan steroidal olmayan bitkisel kökenli maddelerdir. Son yıllarda, fitoöstrojenler birçok kadının yan etkileri nedeniyle östrojenik ilaç kullanmaya isteksiz oluşu yüzünden hormon replasman tedavisine HRT etkili alternatifler bulma girişimi içinde ilaç endüstrisi arasında bir hayli ilgi yaratmıştır. Bu yüzden soya Glycine max, kızılyonca Trifolium pratense ve karayılan kökü Cimicifuga racemosa ekstrelerini içeren fitofarmasötiklerin satışı birçok ülkede artmıştır. Östrojenik özelliklerinden başka, fitoöstrojenlerin özellikle izoflavonların polifenolik yapılarına bağlı olarak antioksidan etkileri vardır. İzoflavonlar serbest radikal süpürücü aktiviteleri ile oksidatif DNA hasarını önleyebilirler. Antioksidanların yaşlanmaya ve kanser ve kardiovasküler hastalıklar gibi yaşlanmanın dejeneratif hastalıklarına karşı savunucu olduğu bilinmektedir. Fitoöstrojenler ayrıca insan derisi karsinogenezini ve cilt yaşlanmasını önlemede etkilidirler. Anahtar Kelimeler Fitoöstrojenler; bitkisel ilaç Turkiye Klinikleri J Med Sci 2008;28SupplS160-S165 - Fitoöstrojenlerden yararlanıyor musunuz?Fitoöstrojenler çeşitli bitkisel besinlerde bulunan ve östrojen benzeri etki gösteren maddelerdir. Yapılan çalışmalarda kemik, beyin ve kalp-damar sistemine olumlu etkilerinin olduğu belirtilmekte, meme ve rahim kanseri riski üzerine herhangi bir olumsuz etkisinin olmadığı vurgulanmaktadır. Fitostrojenler izoflavon’ ve lignanlar’ olmak üzere iki gruba ayrılır. İzoflavonlar genellikle soya ürünlerinde, lignanlar ise tahıl kepeğinde bulunur. Ancak östrojen benzeri etkisi en fazla olan fitoöstrojenler; daidzein ve genistein adlı iki türü bulunan izoflavonlardır. Asya ırkı halklarda, özellikle Japonlar’da meme, endometrium, kalın bağırsak ve yumurtalık kanserlerinin az görülmesinin nedeni olarak fitoöstrojenlerin fazla miktarlarda tüketilmesi gösterilmektedir. Menopoz dönemindeki Japon kadınlarda sıcak basması, terleme ve çeşitli ağrılar batılı kadınlara göre daha azdır. Prof Dr Osman Müftüoğlu Kaynak Hürriyet - KOCAELİ İHA - Kadın Sağlığı Uzmanı Dr. Meltem Çam, menopoza bağlı şikayetleri azaltmak için yapılan tedavilerde Almanya ve ABD'de hekimler tarafından en çok bitkisel ilaçların verildiğini belirterek, "Cohosh, soya, isoflavan, ginseng ve yeşil çay, kedi otu menopoza bağlı şikayetleri azaltıyor" dedi. Menopozun kadının üretkenliğinin bitişi olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Sağlığı Uzmanı Dr. Meltem Çam, "Vücutta yavaş yavaş östrojen ve progesteron denen hormonların üretimi durur. Adetler seyrekleşir, düzensizleşir, 3 ila 5 yıl sonra da tamamen durur. Kadının sıcak basmaları, ruhi durum değişiklikleri, eklem ağrıları ve vajinal kuruluğu olur. Artık östrojenin koruyucu etkisi olmadığı için kadın, kalp hastalıkları, kemik erimesi osteoporoz ve diğer sağlık problemleriyle karşı karşıya kalır. Ortalama olarak menopoz 45-55 yaş civarında olur. Aynı ergenlikte adetlerin başlaması gibi menopozun zamanı da kadınlar arasında farklılıklar gösterir" dedi. Her kadının menopozu yaşayışının birbirinden farklı olduğunu ve menopoza ait şikayetlerin bazı kadınlarda çok, bazılarında ise az olabildiğine dikkat çeken Çam, "Menopozun ilk görülen şikayetleri, ruhi dalgalanmalar, panik ataklar, uyku bozuklukları, depresyon, anksiyete huzursuzluk, sıcak veya soğuğa hassasiyet, eklem ve kas ağrıları, alerjiler ve baş ağrılarıdır. Östrojendeki azalma devam ettikçe bu şikayetlere gece terlemeleri, halsizlik, vajinde kuruluk, cinsel istek veya cevapta farklılıklar, unutkanlık, sıcak basmaları ve kiloda farklılaşmalar eklenir. Menopoz hastalık olmamakla birlikte menopoza bağlı şikayetler kadının hayatını çekilmez hale getirebilir. Vücutta tükenen östrojenlerin dışarıdan ilaç olarak takviye edilmesi bu şikayetleri azaltıp ortadan kaldırabilir. Bu tedavi için kullanılan sentetik veya hayvani östrojenler, sıcak basmaları, ruhi dalgalanmalar ve vajinal kuruluk olmak üzere menopoz şikayetlerini belirgin olarak azaltırlar. Östrojen tek başına verilince rahim kanseri riskini arttırdığı için rahmi olan hastalara progesteron hormonu ile birlikte verilir. Menopoz için östrojen ve progesteron içeren bu ilaç tedavilerine hormon replasman yerine koyma tedavisi denir. Halen meme kanseri olan veya artış riski olan hastalar hormon replasman tedavisi için uygun değildirler" diye konuştu. Son dönemlerde fitoöstrojen denilen doğal bitkisel östrojenlere olan eğilimin gittikçe yaygınlaştığını ifade eden Dr. Çam, "Bitkisel östrojenlerin özellikleri, molekül yapılarının vücutta bulunan östrojen molekülüne çok benzemesidir. Bu benzerlik insan vücudunun bu molekülü kendi östrojen molekülü olarak algılamasını sağlamaktadır. Bu da östrojen yetersizliğinde ortaya çıkan belirtilerin azalmasını sağlayabilir. Doğal fitoöstrojenlerin içerisinde en önde gelenleri isoflavanlardır. İsoflavanlar kimyasal olarak östrojenlere benzer özellikler gösterirler, ancak daha hafif etkilidirler. En önemli fitoöstrojen kaynaklarından birisi soyadır. Son yıllarda gözde olan bir diğer ürün de black cohosh isimli bitki ekstresidir. Yılan otu olarak da adlandırılan bu bitki ekstresi hafif östrojen etkilidir. Menopoz döneminde sık sık görülen sıcak basması, ani terlemeler, sinirlilik ve düzensiz uyku gibi rahatsızlıkların etkisini azaltır. Özellikle östrojen replasman tedavisinin kontrendike olduğu durumlarda vücutta östrojen benzeri etki göstermesinden dolayı kullanılmaktadır. Almanya ve ABD de, hekimler tarafından en fazla reçetelenen bitkisel ilaçların başında gelmektedir. Menapozal bir kadın için en önemli iki faktör egzersiz ve hayat tarzını düzenlemektir. Merdivenleri kullanmak, günlük yürüyüş süresini arttırmak yapılabilecek en iyi ve en basit egzersizlerdir. Hayat tarzını düzenlemeye gelince depresyon, stres ve öfkeyle baş edebilmek için gerekirse psikolojik yardım almak ve duygusal desteğin önemi vurgulanabilir. Menopozal şikayetlerin azalması için tavsiye edilen diğer bitkiler ginseng, valerian kedi otu ve yeşil çaydır" şeklinde konuştu. Kaynak 13 05 2009 - + Oestro Cream 45g - Dr. Ahmet Günay + Oestro Cream Ekonomik 2'li Set 2x45g - Dr. Ahmet Günay Güzel göğüsler için doğal takviye, Her kadın diri ve biçimli göğüslere sahip olmak ister. Genetik olarak 'güzel' göğüslere sahip olmayan ya da hızlı kilo alıp vermekten kaynaklanan deformasyondan şikayet eden kadınlar ise ya kozmetik sektöründe ya da estetik kliniklerinde çare arar. Şimdi ise kadınlar için yepyeni bir 'buluş' var. Artık bıçak altına yatmak istemeyen kadınlar, yüzde yüz bitkilerden yapılan ürünleri kullanarak hayallerini süsleyen göğüslere kavuşabiliyor. Hormonlardan kaynaklanan kanserlere kaşı koruyucu özelliği bulunan, menopoz, ostropoz tedavilerinde kullanılan ve fito östrojen olarak bilinen bitkisel hormonlar, sadece bu hastalıklarla savaşmakla kalmıyor aynı zamanda göğüsleri de biçimlendiriyor. Fito östrojenlerin göğüsteki algılayıcılar tarafından algılandığını söyleyen Uzman Hekim Dr. Ahmet Günay, böylelikle göğüslerin hacminin büyümeye başladığını anlatıyor "Vücut bu fito östrojenleri algılayarak, meme bezleri ve kanallarda sıvı tutulmasını sağlayıp memenin daha gergin ve daha büyük olmasını sağlıyor. Bu şekilde göğsü bir iki hacim kadar büyütüyor." Aslında bu bitkisel hormonların gıdalarla alınmasını yeğlediklerini söyleyen Günay, daha diri göğüslere sahip olmak isteyenlerin tüketmeleri gereken besinleri ise şöyle sıralıyor "Sarımsak ve fesleğen gibi lezzet vericiler; soya gibi kuru baklagiller; buğday ve pirinç gibi tahıllar; bezelye, havuç ve patates gibi sebzeler; hurma, nar, vişne ve elma gibi meyveler. " Dr. Günay sıkı ve biçimli göğüslere sahip olmak isteyenlerin kullandığı ürünlerin kullanımı sırasında göğse yönelik egzersiz yapılmasını ve bahsedilen besinlerden bol bol tüketilmesini öneriyor. Bu göğüslerin ulaştığı hacmi ve sıkılığı daha uzun süre korumasını sağlıyor. Bahsedilen gıdalar düzenli olarak tüketildiğinde, egzersizler ihmal edilmediğinde ve ürün kürleri yılda bir kez tekrarlandığında göğüslerin sıkılığı ve şekli korunabiliyor. * Dermatoloji uzmanı, Avrupa Akademi Dermatoloji Birliği Üyesi. - CİLT ÜZERİNDEN HIZLI EMİLİM Çok yaygın bir ilaç veriliş sekli olmasına rağmen, oral ağız yolundan uygulamanın bazı dezavantajları da vardır. Şöyle ki, ağız yolundan alınan bazı ilaçların tamamından vücut yararlanamaz, verilen ilacın bir kısmı bağırsakta veya karaciğerde parçalanır, bu nedenle ilaç etki edeceği bölgeye yeterli bir konsantrasyonda ulaşamaz. Etki suresi kısa veya yarılanma zamanı kısa olan ilaçların ise günde birkaç defa uygulanması gerekir, bu da hastanın tedaviye uyumunu azalttığı için hem tedavide başarısızlığa yol acar, hem de bu nedenle tedavi maliyetini artırır. Bazı ilaçlar ise mukozaları irite ettiği için, tahriş edici özellikte olduğu için, oral yoldan verildiği zaman gastrointestinal şikayetlere mide bağırsak şikayetlerine yol açabilir ve kronik uzun sureli kullanımda ülser veya mide kanamasına yol açabilir. Oral yoldan ilaç kullanımında bir diğer dezavantaj da, ilacın besinlerle veya başka ilaçlarla birlikte alınması durumunda, bazı ilaç-ilaç veya besin-ilaç etkileşmelerinin meydana gelebilmesi, ve bunun sonucunda istenmeyen veya beklenmeyen etkilerin ortaya çıkabilmesidir. Saydığım bu dezavantajlar nedeniyle bazı hormonlar östrojenler, androjenler vd., kardiyovaskuler hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar nitrogliserin, isosorbid dinitrat vd., bazı analjezik ilaçlar ağrı kesiciler, örn. morfin, fentanyl romatimal hastalıklarda veya spor yaralanmalarında kullanılan bazı ilaçlar nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar, örn. nimesulid, diklofenak vd., taşıt tutmasına karsı kullanılan ilaçlar örn. scopolamin, sigara içme alışkanlığının bırakılması amacıyla kullanılan nikotin ve diğer bazı ilaçların oral yol dışındaki yollardan uygulanması ile daha basarili bir tedavi sağlanır. Bu bakımdan hızlı emilim uygulama önemli bir alternatiftir ve gerek uygulama kolaylığı ve yan etkilerin az olması, gerekse hastanın tedaviye uyumu bakımından çoğu kez tercih edilen bir yoldur. Hızlı emilim uygulama ile ilaç karaciğeri "bypass" ettiği için karaciğere uğramadığı için düşük dozlarda terapötik etki sağlanabilmekte, diğer taraftan oral uygulamada ortaya çıkabilecek yan etkilerden kaçınılabilmektedir. Ayrıca hızlı emilim uygulama ile ilacı önceden belirlenmiş bir hızda veya uzun sure etkili olmasını sağlayacak şekilde vücuda vermek de mümkündür. Hızlı emilim uygulama için kullanılan baslıca dozaj şekilleri kremler, jeller veya flasterlerdir TTS, hızlı emilim terapotik sistemler. İlaç teknolojisi acısından hızlı emilim dozaj şekillerini geliştirmek zordur ve bu formulasyonlarin hazırlanması, ileri düzeyde eczacılık tekniklerini gerektirir. Zira her ilaç deriden kolayca geçip sistemik dolaşıma giremez. Deriden geçerek sistemik etki meydana getirebilmeleri, yani etki edecekleri bölgeye ulaşabilmeleri, ilacın "taşınmasını" sağlayan özel ve çoğu kez patentli formulasyonlar ile "hızlı emilim delivery systems" mümkün olabilmektedir. Sonuç olarak, hızlı emilim uygulama, diğer uygulama şekillerine kıyasla avantajlı, etkili ve güvenli bir ilaç veriliş yoludur. Prof. Dr. Gül Baktır Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı - "Bize başvuran hastaların cilt tipi ve yaşım göz önünde bulundurarak. fito hormon içeren ürünler tavsiye ediyoruz. Zaten ülkemizde gerçek hormon sentezlenmiş ürünler mevcut değil. Pek çok ülkede de, kontrolsüz kullanıldığı takdirde kana geçerek yan etkilere yol açabileceği düşüncesiyle bu tür ürünlere ruhsat verilmedi." Ülkü Çağlayan Dermatoloji Uzmanı Kaynak - 25 07 2006 Sabah haber arşivi Fitoöstrojenler Menopozu doğal yaşamak... Menopoz; kadın hayatının doğal bir evresidir. Ateş basması, kalp çarpıntısı, aşırı terleme, eklem ağrıları, cilt kuruluğu, uyku bozuklukları, depresyon, konsantrasyon ve hafıza güçlüğü, sinirlilik, vajinal kuruluk gibi çeşitli sıkıntılardan, kalp damar hastalıkları ve kemik erimesi gibi ciddi sağlık problemlerine kadar bir dizi sorunu beraberinde getirir. Genelde 45-55 yaşları arasında, östrojen ve progesteron adı verilen hormonların salgılanmasının durmasıyla, her kadının farklı fizyolojik ve psikolojik boyutlarını yaşadığı bu doğal sürece girilir. Bu sebeple pek çok hekim hastalarına 'hormon takviyesi tedavisi' uygulamaktadır. Bu; eksilen doğal östrojenlerin yerini suni kadınlık hormonlarıyla doldurmayı amaçlayan bir tedavidir. Her hastaya göre özel olarak planlanan bu tedavi sonucunda menopozun belirtileri ortadan kalkar. Buna rağmen hekimlerin önemli bir bölümü, hala östrojen takviyesinin masumiyeti hakkında ciddi kuşkular taşımaktadır. Kimi uzmanlar ise 'klasik' hormon tedavisini istemeyen hastalarına, temelinde 'fitoöstrojenler' olan tedaviler önermektedir. Bunlar; suni östrojenlere oranla etkileri oldukça sınırlı olan, ama yan etkileri de aynı oranda az veya hiç bulunmayan, değişik bitkilerden elde edilen doğal östrojenlerdir ve menopoza ilişkin pek çok sorunu çözmede önemli katkılarının olabileceği gösterilmiştir. Bilim dünyasının bu maddelere ilgisi; fitoöstrojenden zengin bitkileri tüketen toplumların, menopoz ve sonrasındaki dönemde, karşılaştıkları sağlık sorunları sıklığının az oluşunun gözlenmesiyle doğmuştur. Özellikle Uzakdoğulu kadınların, Batılılar'ın menopoz sonrasında oluşan yüzde 80'lik sağlık sorunları oranına karşılık, yüzde 18 gibi bir farkla daha nadir olarak bu sorunları yaşamaları; fitoöstrojenlere olan ilgiyi artırmıştır. Bu toplumlarda soya tüketimi oldukça fazladır. Soya, izoflavon adı verilen bir grup zengin fitoöstrojen içerir ve bu madde insanda östrojen reseptörlerine kolaylıkla bağlanarak etki gösterir. Fitoöstrojenler, yaklaşık 300 adet bitki türünde bulunur. Bilimsel anlamda, insan hormonlarına göre oldukça zayıf ama benzer östrojenik etkisi olan moleküller olarak tanımlanır. Dört ana grubu vardır İzoflavonlar, lignanlar, kumestanlar ve laktonlar. En yaygın ve önemli iki grubu izoflavonlar ve lignanlardır. İzoflavonlar, özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, bezelye, mercimek, brüksel lahanası ve şarapta bulunur. Lignan grubu ise daha yaygındır Zeytinyağı, ayçiçek yağı, susam, sarımsak, soğan, pirinç, ketentohumu, yerfıstığı, armut, kiraz, ahududu, böğürtlen ve şerbetçiotunda bulunur. Kumestanlar yoncada, laktonlar ise hemen hemen tüm bitkilerde, ama az miktarlarda bulunur. Son zamanlarda bilim dünyasını meşgul eden bu maddelerle ilgili çok sayıda araştırma yayımlanmıştır. 'Clinical Endocrinology' adlı bilimsel dergide, menopozdaki kadınların kemik yoğunluğu ile fitoöstrojen tüketimi arasındaki ilişkiyi gösteren çalışma ilgi çekicidir. Güçlü kemiklere sahip olmak için fitoöstrojen tüketiminin önemi ispatlanmıştır. Bir başka araştırmaya göre, kalp damar hastalıklarını önlemede izoflavon ve lignanlar önemli rol oynamaktadırlar. Kötü huylu kolesterol olarak adlandırılan ve damarların iç duvarlarında biriken LDL'nin azaltılmasında olduğu kadar, iyi huylu kolesterol HDL'nin kandaki düzeylerinin artmasında da etkileri olduğu gösterilmiştir. Dolayısıyla bunlar, aynı zamanda güçlü anti-oksidanlardandır. Vücudun anti-oksidan enzimlerini harekete geçirirler. Fitoöstrojenlerin, laboratuar çalışmalarında, tümöral hücre gelişimini engelledikleri de tespit edilmiştir. Cilde ve metabolizmanın işleyişine katkıları da yine aynı oranda önemlidir. Pek çok açıdan dikkate alınmaya değer görülen bu maddelerin tüketimiyle ilgili, yine de dikkatli olunması; özellikle hormonal tedavide olanlar açısından bir kat daha önemlidir. Soya bazlı gıdalar, kimi ülkelerde değişik işlemlere tabi tutulduklarından, fitoöstrojenlerini önemli ölçüde yitirebilirler. Bu nedenle besin takviyeleri şeklinde eczanelerde satılan formları tercih edilmektedir. Ancak mutlaka bunların da jinekolog veya hormon hastalıkları uzmanı hekimlerin görüşü alınarak tüketilmeleri sağlıklı olacaktır. Yaşlanma etkilerinin geciktirilmesinde, menopoz ve bu dönemde karşılaşılan sorunların çözümünün de önemi açısından bugünkü konuyu bilginize sunmak istedim. - 2005, Cilt 48, Sayı 1, Sayfalar 069-084 Çocuk sağlığı ve Hastalıkları Dergisi Hacettepe Tıp fakültesi Pediyatri Profesörü Turgay Coşkun Özet Bilimsel teknolojideki gelişmeler diyet ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi anlamamıza olanak vermiş olup, fonksiyonel besinle, bunların sağlığımızın korunması ve geliştirilmesindeki rolleri daha çok ilgi çeker hale gelmiştir. Besinler artık sadece içerdikleri makro- ve mikrobesleyiciler ile değerlendirilmez olmuştur. Son zamanlarda biyolojik düzenleyici rolleri üzerinde daha çok durulmaktadır. Temel besleyici özelliklerinin ötesinde sağlığımıza olumlu katkıları olan besinlere fonksiyonel besinler adı verilmektedir. Fonksiyonel besinler hiçbir işlem görmemiş doğal bir besin maddesi olabileceği gibi fonksiyonel bir besin öğesi ile zenginleştirilmiş veya genetik mühendislik yöntemleri ile değişikliğe uğratılmış bir besin de olabilir ve günlük diyetle tüketilir. Çok çeşitli besin ve besin ögesinin sağlığımız üzerinde olumlu etkileri, bazı kronik hastalıklardan korunmada ve bu hastalıkların tedavisinde katkıları olduğu gösterilmiştir. Domateste bulunan likopen, somon balığında bulunan omega-3 yağ asitleri ve soyada bulunan fitoöstrojenler gibi çeşitli meyva ve sebzelerle tahıllar, balık, süt ve et ürünlerinde fonksiyonel özellikli bileşenler bulunmaktadır. Düzenli fonksiyonel besin tüketimi kanser ve kardiyovasküler hastalıklardan korunma ve tedavide, gastrointestinal sistemin sağlığının korunmasında, menapoz semptomlarının hafifletilmesi, osteoporozun önlenmesi ve göz sağlığının korunmasında etkilidir. Fonksiyonel besinlerin sihirli birer mermi oldukları düşünülmemeli, sağlığımız üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanabilmek için çeşitli besinleri içeren dengeli bir diyet tüketmeliyiz. Giriş Besinlerin temel işlevi organizmanın metabolik gereksinimleri için gerekli maddeleri sağlamaktır. Oysa, besinler metabolik aktivitemiz için gerekli makro- ve mikrobesleyicilerden başka sağlığımız üzerinde olumlu etkileri olan bileşenler de içermektedir[1 -3 ]. Son yıllardaki bilimsel çalışmalar diyet ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde ortaya koymuş olup, epidemiyolojik çalışmalar diyetin kronik hastalıkların önlenmesindeki rolüne işaret etmektedir[4 ]. Beslenme alışkanlıklarının daha fazla meyva, sebze ve tahıl tüketecek şekilde değiştirilmesi kronik hastalıkların önlenmesinde etkin ve pratik bir yaklaşımdır[5 ]. Böylesi bir yaklaşımla Amerika’daki kanserli vaka sayısının üçte bir oranında azaltılabileceği vurgulanmaktadır[6 ] Tedaviden çok önleyici yaklaşımların üstün tutulduğu ise bilinen bir gerçektir. Son yıllarda bazı besinlerin “doğal” yollardan hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki etkinliğinin bilimsel olarak ortaya konulması, sağlığımızın korunmasında beslenme desteğininin önemini arttırmıştır. Bu nedenle, fonksiyonel besinler, nutrasötikler nutraceuticals ve doğal sağlık ürünleri daha fazla tüketilir hale gelmiştir. Besleyici özellikleri dışında vücudumuza fizyolojik yararlar sağlayan ve/veya kronik hastalık riskini azaltabilen besinlere fonksiyonel besinler denilmektedir[3 ,4 ,7 -10 ]. Fonksiyonel besinler terimi yerine sağlık besinleri, tıbbi besinler, düzenleyici besinler, özel beslenme amaçlı besinler ve farmakolojik besinler gibi adlar da kullanılmaktadır [11 ,12 ]. Fonksiyonel besin terimi besinin sağlık ile ilişkisi olduğunu vurgulayan bir terimdir. Giderek artan sayıda bilimsel çalışma besin bileşenlerinin bitkisel kaynaklı olanlara fitokimyasallar, hayvansal kaynaklı olanlara zookimyasallar denilmektedir sağlık üzerinde olumlu etkilerinin olduğuna, kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve osteoporoz gibi hastalıkların önlenmesine katkıda bulunduğuna ilişkin sonuçlar vermektedir[7 ,13 ]. 1990 yılına kadar 5000’den fazla flavonoid alt grubu saptanmıştır. Flavonodiler içerdikleri C halkasındaki değişimlere göre altı ana alt gruba ayrılabilir flavonlar, flavanoller, flavanonlar, katekinler, antosiyanidinler ve isoflavonlar[23,29,43]. Çeşitli bitkisel kaynaklı besin ve içecekler meyvalar, sebzeler, çay, kakao, şarap flavonoidlerden zengindir. Bir flavonol olan quercetin besinlerde özellikle soğanda bolca bulunur. Çay da flavonol ve flavon grubundan olan quercetin ve kaempferolden zengindir[29]. Flavonoidler serbest radikal yakalayıcısı olmaları, enzim aktivitelerini düzenlemeleri, hücre çoğalmasını inhibe etmeleri, antibiyotik, antiallerjen, antidiyareik, antiülser ve antiinflamatuvar ilaç gibi hareket etmeleri dolayısı ile araştırmacıların ilgisini çekmektedir[19,23]. Son yıllarda yapılan çalışmalar flavonoidlerin oksidatif DNA zedelenmesini serbest radikal tutulması dışında mekanizmalarla önlediğini göstermektedir. Endojen antioksidanların korunup ve güçlendirilmesi yolu ile de etkili olabilirler. Flavonoidlerin çoğu glutatyon-Stransferazı GST aktive etme yeteneğine sahiptir. Quercetin, myricetin ve fisetin gibi flavonoidler istatistiksel olarak anlamlı derecede GST aktivitesini artırarak etkili olur. GST’nin mutajenik potansiyeli bulunan ksenobiyotikleri detoksifiye ederek etkili olduğu düşünülmektedir. Böylece, GST’yi arttırarak etkili olan bileşiklerin oksidatif stresi azalttığını ve mutajenik ksenobiyotikleri detoksifiye etiğini söyleyebiliriz[29]. Finlandiya’da 9959 kadın ve erkek üzerinde yapılan bir çalışmada flavonoid alımı ile kanser arasında ters bir ilişki saptanmıştır. Flavonoid alımı yüksek olanlarda 24 yıllık izlem sonunda akciğer kanseri oranının %50 azaldığı gösterilmiştir[44]. Hawai’de elma ve soğan tüketimi ile akciğer kanseri arasında ters bir ilişki belirlenmiştir[45]. Soğan tüketimi ile plazmada quercetin düzeylerinin, lenfosit DNA’sında kırılganlık direncinin arttığı ve idrarda oksidatif metabolitlerin azaldığı gösterilmiştir6. Elma ekstreleri in vitro olarak tümör hücre çoğalmasını baskılamaktadır. Kabuklu 50 mg elma yaş olarak tümör hücresi çoğalmasını %42, kabuksuz 50 mg elma ise tümör hücresi çoğalmasını %23 oranında baskılayabilmektedir[6]. İnsan vücudundaki doğal östrojenler gibi davranan bazı kimyasal maddelere fitoöstrojenler denilmektedir[1]. Bu bileşiklerin östrojenik etkisi zayıftır. Fitoöstrojenler hem östrojen agonisti hem de antagonisti gibi davranabilir. Östrojen agonisti olarak östrojenik etki yapar. Antagonist olarak da östrojen reseptörlerini tutarak doğal östrojen etkilerini baskılar[46,47]. Östrojenler erkek ve kadın üreme sisteminin büyüme ve fonksiyonunu etkiler, iskelet ve santral sinir sisteminin düzenli işleyişini sağlar, kardiyovasküler sistemi korur, kolon kanserine ve derinin yaşlanmasına karşı organizmayı korur[48]. Östrojenlerin vücuttaki bu etkileri gözönünde bulundurulduğunda fitoöstrojenlerin sağlık üzerinde etkili olduğunun saptanması sürpriz olmaz. Birçok kadın östrojen yerine koyma tedavisinde düzensiz kanamalara neden olabilen, meme ve endometrium kanseri riskini artırabilen doğal östrojen yerine fitoöstrojenleri tercih etmektedir[46]. Menapoz sonrası osteoporozun ana nedeni östrojen eksikliğidir. Östrojene benzer lignan ve izoflavon gibi bileşiklerin verilmesinin osteoporozu önleyebileceği düşünülmektedir[46,49]. Fitoöstrojenler özellikle hormon bağımlı olan kanserlerin kontrol ve önlenmesinde rol oynar. Meme kanseri, hipospadias, testis ve prostat kanseri gibi östrojen ilişkili kanserler fitoöstrojen alımının yüksek olduğu ülkelerde daha düşük orandadır[36]. Örneğin, vejeteryanlarda ve Akdeniz havzasında yaşayanlarda meme kanseri oranı düşük, idrarla fitoöstrojen atılımı yüksektir. Soya tüketiminin yüksek olduğu Hong Kong ve Singapur’da, meme kanseri oranı düşüktür[6]. Fitoöstrojenlerin kanser önleyici olası mekanizmaları arasında; DNA topoizomerazının inhibisyonu, anjiogenezin baskılanması, kanserli hücrelerin farklılaşmasının ve apoptozunun indüklenmesi sayılabilir[46,47]. Hücresel ve moleküler düzeydeki diğer etkileri arasında; steroid ve yağ asitlerinin biyosentezi, serumda steroid taşıyıcı proteinlerin seks steroidi bağlayıcı protein, alfa-fetoprotein ve hormonların hücre içinden ve membranlardan membran ve çekirdek reseptörlerine taşınması sayılabilir[46]. Soya fasulyesi önemli bir fitoöstrojen kaynağıdır[9]. Soyanın kanser, kardiyovasküler hastalık, osteoporoz önleme ve tedavisinde, menopoz semptomlarının hafifletilmesinde rolü vardır[9,36,46,47]. Soyada antikarsinojenik etkili proteaz inhibitörleri, fitosteroller, saponinler, fenolik asit, fitik asit ve izoflavonlar bulunur. Soya genistein ve diadzein gibi östrojenik steroidlere yapısal benzerliği olan izoflavonlardan zengindir. Zayıf östrojenik etkili izoflavonlar reseptörleri tutarak etkin doğal östrojenler ile yarışırlar[7]. Bu mekanizma soyadan zengin diyet alan Asyalı kadınlarda östrojen bağımlı kanserlerin neden az görüldüğünü açıklar[34,46,50,51]. Genistein soyada kanser riskini azaltan en önemli maddedir. Altı ay süreyle günde 40 gr izole soya proteini tüketimi ile lumbal vertebralarda kemik mineral dansitesinin önemli şekilde arttığı gösterilmiştir[34]. Antioksidanların aterosklerozun önlenmesinde etkili olabileceği ileri sürülmüştür. Okside düşük dansiteli LDL-kolesterol aterogenez ve kalp hastalığı ortaya çıkışında rol oynamaktadır. Okside LDL-kolesterol makrofajlar tarafından alınır, kolesterol esteri birikir, makrofaj köpük hücresi halini alır ve ateroskleroz oluşur[7,52]. LDL-kolesterol ile birlikte diyetle alınan antioksidanlar kolesterolun oksidasyonunu önler[52]. Soya ürünleri insanlarda LDL oksidasyonunu azaltmada etkin bulunmuştur. Diyette bir kısım et yerine soya proteini tüketilmesiyle LDL-kolesterol düzeylerinin dolayısı ile de koroner kalp hastalığı gelişme riskinin azaldığına işaret eden kuvvetli bilimsel kanıtlar vardır[4,36]. Soyada bulunan izoflavonoidler bağırsaklarda zayıf etkili östrojenler üreterek kolesterol düzeylerini düşürmektedir[53]. Soya ve türevleri çeşitli tip kanserlerin, osteoporozun, diyabet, böbrek hastalığı, menopoz semptomları ve kardiyovasküler hastalık riskinin azaltılmasında kullanılmaktadır. Soyanın kolesterol düşürücü etkisi yaklaşık 90 yıl önce keşfedilmiştir. Soyada ağırlıkça %20 oranında yağ bulunmaktadır ve bu yağ dengelidir %61 çoklu, %24 tekli doymamış ve %15 doymuş yağ asitleri içerir. Kardiyovasküler risk azaltıcı etkisi en belirgin olandır. Soya proteini eklenmesiyle total kolesterolde % LDLkolesterolde % ve trigliseridlerde % azalma, yüksek dansiteli lipoprotein HDL- kolesterolde ise zayıf bir artma % olmaktadır. Total kolesterol ve LDL-kolesterol düzeylerinde düşme olabilmesi için günde 25 gr soya proteini tüketilmelidir[7,34]. Flavonoid tüketiminin artması ile koroner kalp hastalığı görülmesi arasında ters bir ilişki vardır antioksidan ve antitrombotik etkilerine bağlı olarak[54]. Japonya’da yürütülen bir çalışmada flavonoid quercetin, myricetin, kaempferol ve luteolin alımının artmasıyla plazma total kolesterol ve LDL-kolesterol konsantrasyonlarının azaldığı görülmüştür. Finlandiya’daki bir başka çalışmada ise quercetin’den zengin elma ve soğan tüketimi arttığında koroner mortalite azalmış olarak bulunmuştur[55]. Çözünür lif beta-glukan içeren yulaf unu günde 5-10 gr tüketildiğinde kalp hastalığı riski azalmaktadır. Düşük yağlı diyete ek olarak bir tahıl ürünü olan psyllium tüketildiğinde kan kolesterol ve LDL-kolesterol düzeyleri dolayısı ile de koroner kalp hastalığı riski azalmaktadır[4,7,9,34,53,56]. Fitosterollerin hiperkolesterolemik hastalarda plazma kolesterol düzeylerini azaltabileceğinin anlaşılması 1983 yılında kolesterolle yapısal benzerliklerinin ortaya konulmasından sonradır. Fitosterollerin kimyasal yapısı yan zincirleri değişik olsa da kolesterolunkine benzemektedir Şekil 1. Hemen bütün sebzelerde fitosterol bulunursa da en yoğun bitkisel yağda vardır. İnsanlarda fitosteroller serum kolesterol düzeylerini azaltmaktadır[19,57-59]. Temel kolesterol düşürücü etkilerini bağırsaklardan kolesterol emilimini inhibe ederek yapmaktadır. Miseller içinde çözünürlükte kolesterolle yarışarak, kolesterolle birlikte kristalize olarak çözünmez karışık kristaller yaparak ve lipazla hidrolizi bozarak da etkili olmaktadır. Bitkisel steroller kolesterol “uptake”ini de bozar. Sonuçta kolesterol düzeyleri düşer, dışkı ile atılan kolesterol miktarında artma olur[58]. Stanol esterleri ekmeğe sürülmek üzere hazırlanmış tereyağı ve margarinlere eklenmeye başlamıştır. Stanol esterleri diyette ve safrada bulunan kolesterolun bağırsaklardan emilimini bozar[7]. Alfa-linoleik asit içeren keten tohumu tüketimi ile de LDL-kolesterol düzeyleri ve trombosit agregasyonu azalmaktadır[34]. Düşük molekül ağırlıklı katekinden, yüksek molekül ağırlıklı olanlarına veya tannine kadar değişen spektrum içinde yer alan polifenol bileşikleri vardır. Çay, çikolata ve kırmızı şarap polifenollerden zengindir. Antioksidan özellikteki bu bileşikler kanser ve koroner kalp hastalığı riskini azaltmaktadır. Biyolojik etkileri arasında serbest radikallerin ve metallerin tutulması da vardır. 1970’li yıllarda Fransa’nın belli bölgelerinde yaşayan ve bol miktarda kırmızı şarap tüketen bireylerde yüksek oranda yağ tüketimine karşın diğer batı toplumlarına göre kalp hastalığı oranının düşük oluşu araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Daha sonraki araştırmalarda kırmızı üzümün kabuğunda antioksidan özellikli polifenolik bileşiklerin olduğu saptanmıştır. Alkol almak istemeyenler kırmızı üzümün suyunu içtiklerinde de aynı etkiyi elde edilebilmektedir. Üzüm suyu tüketimi ile trombosit agregasyonu da azaltılabilmektedir [60]. Kırmızı şarap beyaz şaraba göre polifenolik bileşiklerden 20-50 kat daha zengindir34. Polifenolik bileşikler LDL-kolesterolun oksidasyonunu önler[7,61,62]. Çaydaki polifenolik bileşikler kanser ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucudur[7]. Japon kadınlarında günde beş bardak ya da daha çok çay içilmesinin evre I ve II meme kanseri tekrarlarını azalttığı gösterilmiştir[34]. Çaydaki katekinler kanser ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaktadır. Yeşil çay katekinlerden zengindir[7,63-65]. Son zamanlarda polifenollerden zengin ve kalp üzerinde olumlu etkileri olduğu belirlenen bir başka besin de çikolatadır. Çikolatada LDL’nin oksidasyonunu azaltan flavonoid prosiyanidin vardır. Fitosterolle zenginleştirilmiş çikolata tüketimi serum kolesterol düzeylerini düşürmede alternatif bir yaklaşım olabilir[66,67]. Sebze ve meyvalardan zengin diyet sadece kanser ve kardiyovasküler hastalık riskini değil diyabet ve yaşa bağlı maküler dejenerasyon riskini de azaltmaktadır[6,24,68,69]. Fitokimyasalların trombosit agregasyonunu ve kan basıncını azaltmada da etkili olduğu görülmüştür. Soya ve özellikle soyadan elde edilen östrojen benzeri bileşikler kan basıncı üzerinde etkilidir[40]. İzoflavonlar bitkisel kaynaklı östrojenler olduklarından tansiyon ve/ veya arter direncini düşürücü etkilerinin olması beklenir[7]. Walker ve arkadaşları[70] genisteinin 17- beta sterol kadar etkin bir şekilde nitrik oksit aracılıklı olarak brakial arterde vazodilatasyon yaptığını göstermişlerdir.
Korunulduğundan tam emin olunmayan durumlarda veya korunmasız cinsel ilişki sonrasında istenmeyen hamileliği 72 saat içinde önleyen ertesi gün hapı, sadece acil durumlarda kullanılabilecek bir ilaçtır. Bu haplar, hormon içerikli olduğu için doz aşımında ciddi kanamalarla sonuçlanacak hormon bozukluklarına yol gün hapı yumurtalıkların yumurta hücresi üretmesini engeller ve rahmin yapısını değiştirmek yoluyla yumurtanın tutunmasına engel Gün Hapı Nedir?Ertesi gün hapı, östrojen ve progesteron hormonları içerir. Cinsel ilişkiden sonra sperm yumurtayla birleşmişse, döllenmiş yumurtanın rahim içinde tutunmasına engeller. Eğer döllenmiş yumurta hücresi ana rahminde yuvalanmışsa, ertesi gün hapının herhangi bir etkisi olmaz. Diğer bir ifadeyle bu haplar, bir kürtaj yöntemi değildir, oluşmuş bir gebeliği olarak uygulanan doğum kontrol yöntemleri, cinsel ilişkiden önce ya da sırasında hamileliğe yönelik önlem almaya dayanmasına karşın, ertesi gün hapları ilişki öncesi ya da sırasında önlem almaya fırsat bulamayanlara, cinsel ilişki sonrasında son bir seçenek mekanizması yönünden 2 tip ertesi gün hapı vardır. Birincisi östrojen ve progesteron içerir. İkincisi ise yalnızca bir progesteron olan Levonorgestrel içermektedir. Levonorgestrel içeren hapların etkinliği ve başarı oranı daha fazladır. Bulantı ve kusma en çok görülen yan etkidir. Bu, özellikle östrojen ve progesteron içeren kombine haplarda görülür. Yalnızca progesteron içeren haplar bu yönden daha avantajlıdır, fazla bulantı ve kusma Gün Hapı Kullanımı Nasıl Olmalı?Ertesi gün hapı, korunmasız cinsel ilişkiden hemen sonra alınır. Önce hap alınıp sonra ilişkiye girilmesi durumunda etkisi gün hapı cinsel ilişkiden sonra 3 gün 72 saat içerisinde alınabilir. Ancak ne kadar erken alınırsa gebeliği önlemede o kadar etkili olur. En etkili olduğu zaman aralığı ise cinsel ilişki sonrasındaki ilk 12 saattir. Ertesi gün haplarının gebelik oluştuktan sonra hiçbir etkisi gebelik meydana gelmeden önce önleyici etki gösterir. Korunmasız cinsel ilişkiden sonra ilk 24 saat içinde alındığında %95, ikinci gün alındığında %85, üçüncü gün kullanıldığında ise %58 oranında etkinliğinin olduğu Etki Eder?Gebelik kadın yumurtalıklarının ürettiği yumurtanın erkek sperm hücresiyle birleşip, döllenmesi sonucu oluşur. Ertesi gün hapları ise yumurtalıklardan yumurta üretilmesini durdurur veya geciktirir. Yumurtlama olmadığında, spermle yumurta birleşmez ve bu şekilde hamilelik önlenmiş olur. Eğer döllenme gerçekleşmişse ertesi gün hapları döllenmiş yumurtanın rahim duvarına yerleşmesini de engelleyebilir. Ertesi gün hapları cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruma Gün Hapı Yan Etkileri Nelerdir?Bu haplarla bir defada vücuda alınan hormon miktarı daha fazla olduğundan adet bozukluğu, bulantı ve kusma gibi yakınmalara yol açabilir. Bir sonraki adet dönemi daha erken ya da geç başlayabilir. Adet kanaması da aynı şekilde farklı olabilir. Ayrıca baş ağrısı, baş dönmesi, karın ağrısı, vajinal damla şeklinde kanamalar ve göğüslerde hassasiyet gibi yakınmalara da neden Sıklıkta Kullanılır?Ertesi gün hapının 1 ay içinde birden fazla alınması önerilmiyor. Yılda en fazla 3-4 kez kullanılabilir. Devamlı kullanılması hormonal dengeyi bozar. Ayrıca kısa süre içinde sıkça alınması hapların etkisinde azalmaya ve yan etkilerinde artışa neden Durumlarda Kullanılmalı?Korunmasız cinsel ilişki, doğum kontrol hap kullanımının unutulması, ilişki sırasında prezervatifin yırtılması, spiralin çıkarılması, rahim içi aracın yerinden çıkması, geri çekme yönteminin hatalı uygulanması gibi durumlarda Kullanmamalı?35 yaşın üstünde sigara içen kadınlar, akut karaciğer hastalığı olanlar, damar tıkanıklığı veya yetmezliği olanlar, bilinen veya şüpheli meme kanseri durumu olanlar, sebebi tespit edilememiş vajinal kanaması olanlar, hamilelik şüphesi olanlar ve kan yağları önemli ölçüde yüksek olan kadınların hormonal doğum kontrol yöntemlerini kullanmaları Acil Doğum Kontrol Kiti Östrojen ve progesteron içerir. İçinde hamilelik testi ve 4 tane acil doğum kontrol hapı vardır. İlişkiden sonra 72 saat içerisinde kullanılmalıdır. Hapların 12’şer saat arayla alınması gerekir. Yumurtlamayı geciktirerek hamileliği önler. Yumurta salınmış ve döllenmişse, hap ilgili dokular ve rahim tabakasında değişiklikler yapmak suretiyle ceninin tutunmasını aylarda gerçekleşen bir cinsel ilişki nedeniyle hamilelik olasılığına karşı, hamilelik testi yapıldıktan sonra kullanılması gerekir. Gebelik durumunda hap işe yaramadıığı için preven ilacı hamilelik testiyle beraber satılmaktadır. Bulantı, kusma, baş dönmesi, baş ağrısı, yorgunluk, memelerde hassasiyet ve alt karın bölgesinde ağrı gibi yan etkilere neden olabilir. Östrojen ve progesteron içeren kombine hapları, klasik migren ve daha önce damarda pıhtılaşma ve pıhtı atması durumu olan kişilerin kullanmaması Acil Doğum Kiti Sadece progesteron hormonu içerir. Kutusunda 2 hap vardır. Hapların korunmasız ilişki sonrası ilk 72 saat içinde önerilen şekilde alınması gerekir. İlk hap ilişkiden sonra hemen, ikincisi de ilkinden 12-24 saat sonra kullanılmalıdır. Norlevo, yumurtlamayı geçici engelleyerek etki gösterir. Bunun yanı sıra sperm ve yumurta hücrelerinin birleşmesini ve döllenmiş yumurtanın da rahim duvarına yerleşmesini Fransız HRA Pharma firması tarafından üretilen ve Fransa, Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkerinde satılan hap, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA tarafından da onaylanmıştır. Kimyasal adı “Ulliprostalacetat” olan bu yeni molekül, ilişki sonrasındaki 5 gün içerisinde kullanıldığında gebeliği engelliyor. Hap, etkisini yumurtlamayı önleyerek ya da geciktirerek gösteriyor. EllaOne baş ağrısı, mide bulantısı ve yorgunluk gibi yan etkilere neden yeralan metin haber ve bilgi amaçlı hazırlanmış olup, hekimin uygulayacağı teşhis ve tedavisinin yerine geçmez. Herhangi bir tedavi sürecine başlamadan önce mutlaka sağlık uzmanının görüş ve onayı alınmalıdır.
Adet söktürücü ilaç kullanmayı düşünüyorsanız, doktor tavsiyesi olmadan böyle bir şey yapmamanız gerektiğini bilmelisiniz. Adet olmakta zorlanıyorsanız bunun nedenini öğrenmek için bir uzmandan yardım almalısınız. Sadece o ay, regl tarihinizi erkene almaya ihtiyaç duyuyorsanız yine ilaç kullanmadan evvel hekiminizin önerisine göre hareket kendinize ilaç kullanmak adet düzeninizi tamamıyla bozabilir ve farklı sağlık problemlerine davetiye çıkarabilir. İnternetteki yazılara bakarak veya çevrenizdeki insanların yönlendirmesiyle herhangi bir ilaca başvurmaktan Duzenleyici Ilac Zararli miAdet Düzenleyici İlaç Zararlı mı?Adet söktürücü ilaçlar belli oranlarda progesteron-östrojen hormonları barındırıyor. Bunlardan bazıları reçeteli olarak satılırken, bazıları ise reçetesiz temin edilebiliyor. Adeti geciken kadınların en hızlı çözüm yolu olarak tercih ettiği adet sökücü hap çeşitleri, birkaç günde etkisini şüphesi olanların adet sökücü ilaç kkullanmaktan uzak durması gerekiyor. Eğer embriyo oluştuysa ve kişi hamile olduğunu bilmeden regl söktürücü ilaç alırsa, maalesef bebekte doğumsal kusurlar yandan bunların emzirme döneminde kullanımı yine risk meydana getiriyor. Emziren annenin tükettiği besinlerin dahi süt yoluyla bebeğe geçtiğini ve bazen gaz, karın ağrısı gibi problemlere yol açtığını unutmamak böyle olunca, regli söktürücü ilaç da anne sütüne karışarak bebeğe zarar verebiliyor. Bunlar yüksek miktarda kadınlık hormonuna sahip olduğu için, emzirme döneminde kullanılması bebeğin cinsiyet problemleriyle karşılaşmasına sebebiyet Söktürücü İlaç İsimleriLuteynylAdvil LiquigelNaprosynDuphastonCycloTarlusal bunlardan bu ilaçlar her bünyede aynı sonucu vermiyor. Adet olamamanızın altında ciddi bir problem varsa, en etkili adet söktürücü ilaç bile işe adet söktürücü ilaç olarak tercih edilen bu haplar, kullanır kullanmaz hemen etki göstermiyor. Düzenli olarak, uygun dozda alınması gerekiyor. Kişi, genelde ilacı bıraktıktan birkaç gün sonra adet tanısında gecikme yaşanmaması ve tedavi sürecinin daha da zorlaşmaması için bir jinekoloğa görünmeyi ihmâl günde adet söktürücü ilaç, kür ve benzeri şeyler mutlaka iyi gelecek diye bir şey yok, unutmayın. Etkisini görseniz bile, arka planda hangi sorunlara sebep olduğunu günde adet Söktürücü ilaç, En iyi adet Söktürücü ilaç, Tarlusal ilaç, Reçetesiz adet Söktürücü ilaçlar, Adet Söktürücü ilaç Fiyat, Reçetesiz adet Söktürücü ilaçlar Kadınlar Kulübü, Garanti adet Söktürücü, Adet Söktürücü ilaç isimleri,
Vajinal mantar ilaçları nelerdir ?BC Genital Krem Modern Aktar Genital Bölge Mantar Kırk Ambar Vajinal Ve Genital Mantar Kremi Biyo Sider Anti-bakteriyel Vajinal Sprey For You Gold Intim Genital Koku Akıntı Mantar Karşıtı Bakım Losyonu En iyi vajinal mantar ilacı nelerdir ? Kadınlarda sık görülen sorunlardan birisi vajinal mantardır. “Vajinal mantar belirtileri nelerdir?” , “Vajinal mantar akıntısı nasıldır?” , “Vajinal mantar nedenleri nelerdir?” , “Vajinal mantar tedavisi için hangi doktora gidilmelidir? En iyi vajinal mantar ilacı Hangisidir ? ” soruları en merak edilen konuların başında gelmektedir. Vajinal mantar, vajina florasındaki bakteri ve mantar dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkan tahriş, akıntı ve şiddetli kaşıntı gibi belirtiler gösteren bir enfeksiyon türüdür. Kadınların çoğunluğunu etkileyen bu mantar üreme çağındaki kadınlarda daha çok görülmektedir. Vajinanın iç ve dış bölgesinde sizi rahatsız edecek düzeyde kaşıntı olması, idrar yaparken yanma, şişlik ve kızarıklık ile cinsel ilişki esnasında ağrıların oluşması ve peynir kırıntıları şeklinde beyaz kokusuz bir akıntınız varsa bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına görünmeniz gerekmektedir. Peki En iyi vajinal mantar ilacı Hangisidir ? Vajinal Mantar Sebepleri Çoğunlukla bu vajinal mantar sebepleri arasında; Vajinal florada dengesizliğe sebep olan antibiyotik kullanımı, Hamilelik, Kontrolsüz yapılan diyet, Bağışıklık sisteminin zayıf olması, Östrojen seviyesini artıran oral kontraseptif ya da hormon tedavileri, Fazla şeker tüketimi ve kötü beslenme, Stres, Uyku eksikliği, Cinsel İlişki, Vajinal bölgeyi çok sık yıkamak. Genelde doktorunuz size fitil ve bir krem önermekte ya da ağızdan alınan ilaçlar reçete edebilmektedir. Daha yoğun ve geçmek bilmeyen mantar enfeksiyonları için doktorunuz ayrıca eş tedaviside uygulamaktadır Vajinal Mantarın Belirtileri Nelerdir? Genelde vajinal bölgede tahriş, yanma, ağrı ve yoğun kaşıntı, Vulvada kızarıklık ve şişmeler, Vajinal döküntüler, İdrar yaparken vajina bölgesine yanma ve ağrılar, Cinsel ilişki esnasında vajina bölgesinde yanma ve acı, Kesik peynir görünümlü kıvamlı, beyaz ve kokusuz vajinal akıntılar. Vajinal Mantardan Korunmak İçin Yapılması Gerekenler? Sentetik yerine pamuklu iç çamaşırları tercih edilmeli, Genital bölgedeki hijyene çok önem gösterilmeli, Dar pantolon ve tayt giymekten kaçınılmalı, Kokulu tampon kullanımı ve vajinal duştan kaçınılmalı, Stresden uzak durulmalı, Islak iç çamaşırı ve kıyafetler uzun süre giyilmemeli, Cinsel ilişki esnasında mutlaka prezervatif kullanılmalıdır. VAJİNAL MANTAR TEŞHİSİ NASILDIR? Vajinal mantar teşhisinde Kadın Hastalıkları ve Doğum doktorunun akıntıyı görmesi ve buna göre değerlendirme yapması büyük önem taşır. Bu nedenle adet olunmayan bir dönemde kadın doğum masasında doktor değerlendirmesi büyük önem taşır. Doktor gerek görürse kültür, smear testi yapar Vajinal mantar tedavisi için hangi doktora gidilmelidir? En iyi vajinal mantar ilacı Hangisidir? Genellikle yaz aylarında görülen vajinal mantar için Kadın Hastalıkları ve Doğum doktoruna gidilmelidir. Genelde hastanın şikayetleriyle tanı konulabilmektedir. Ancak gerekirse doktor ek tetkikler isteyebilir. Vajinal mantar kaşıntısına ne iyi gelir? Vajinal mantar kaşıntısında öncelikle vajinal krem tedavisi ve vajinal mantarın bitkisel tedavi yöntemleri tercih edilmelidir. Ancak Vajinal mantar kaşıntısında sadece krem kullanmak ya da bitkisel tedavi uygulamak çoğu zaman tek başına çözüm sağlamaz. Çünkü enfeksiyon vajinanın iç kısmından kaynaklanmaktadır. Vajinal mantar ilaçları nelerdir ? Vajinal mantar ilaçları nelerdir ?Vajinal mantar, mantar hücrelerinin sebep olduğu enfeksiyonla ortaya çıkan ve kaşıntıya sebep olan bir hastalıktır. Vajinal mantar, kadınlarda en sık görülen mantar hastalıklarından biridir. İstatistiklere göre, kadınların yüzde 75’inin hayatları boyunca en az bir defa vajinal mantar geçirdiği söylenebilir. Her yaştan kadında görülebilecek olan bu hastalık genellikle, vajinanın mantar enfeksiyonlarına açık hale geldiği durumlarda ortaya çıkar. Hastalığın sebebi çoğunlukla Candida albicans adı verilen bir maya mantarıdır. Bu nedenle, hastalık kandidiyazis ya da vajinal kandidiyazis olarak da adlandırılır. Bu mantar türü, dışarıdan bulaşabileceği gibi vajinada bulunan ve hastalık oluşturmayan mantarların vajina florasının değişmesiyle aktif hale gelip çoğalarak enfeksiyona neden olmasıyla da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, vajina florasının dengesinin bozulması hastalığın ortaya çıkış nedenlerinden biridir. Bunun yanında, bölgenin hava almasını engelleyecek dar ve sentetik kumaştan yapılmış iç çamaşırları giyilmesi, gebelik, vücut direncinin düşmesi, kullanılan bazı ilaçlar örneğin antibiyotik kullanımı, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar ve hijyen kurallarına uyulmaması da vajinal mantarın ortaya çıkmasına etki eden faktörler arasında yer alır. Peki Vajinal mantar ilaçları nelerdir ? Rahatsızlık verici ve kaşıntılı bir şekilde seyreden vajinal mantar, bölgede yanma, koku, akıntı gibi başka belirtilerin görülmesine de neden olabilir. Vajinal mantar, bulaşıcı bir hastalıktır. Özellikle ortak kullanılan tuvalet, sauna, hamam, havuz veya duş gibi yerlerden bulaşabileceği gibi cinsel ilişkiyle de bulaştığı unutulmamalıdır. Vajinal florada bulunan ve pH’ın asidik olmasını sağlayan laktobasil adı verilen maddenin dengesi bozulduğunda, pH dengesi de bozulacağından, mantar ve bakterilerin oluşturabileceği enfeksiyonlara uygun bir ortam hazırlanmış olur. Vajina mantara iyi gelen ilaçlar şunlardır; BC Genital Krem En iyi vajinal mantar ilacı Modern Aktar Genital Bölge Mantar En iyi vajinal mantar ilacı Kırk Ambar Vajinal Ve Genital Mantar Kremi En iyi vajinal mantar ilacı Biyo Sider Anti-bakteriyel Vajinal Sprey En iyi vajinal mantar ilacı For You Gold Intim Genital Koku Akıntı Mantar Karşıtı Bakım Losyonu En iyi vajinal mantar ilacı Vajinal Mantar ve Cinsel Hayat? Vajinal mantarı olan çiftlerin kronik kandidiyaz enfeksiyonuna sahipse bireyler rahatsızlık hissetmedikleri sürece cinsel ilişki yaşayabilirler. Ancak, cinsel birliktelik sırasında mutlaka partnerin prezervatif kullanılmalıdır. Yine, vajinal iltihap yada mantar enfeksiyonu varsa cinsel ilişki esnasında ağrı ve kızarıklıkla birlikte tahrişler olabilir. Bu durum sizin vajinal mantar tedavi sürecinizi de uzatabilir. Vajinal mantar cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar olarak tanımlanmaz. Vajinal mantar ilaçları nelerdir ? Bitkisel çözümleri var mıdır ? ; Vajinal Mantara Karşı Bitkisel Tedavi Çözümleri? Vajinal mantara karşı evde kolayca tedavi edilebilen bazı bitkisel tedaviler bulunmaktadır. Doğal yoğurt, çay ağacı yağı, yabani kekik yağı, probiyotik takviyeleri gibi bitkisel seçenekler mevcuttur. Ancak, vajinal mantara yakalanmış kadınlar için en doğru karar bir sağlık kurumuna başvurup tedavi seçeneğinidir. Vajinal Mantar İlaçları ve Tedavisi Nedir? Vajinal mantar enfeksiyonunun yoğunluğuna bağlı olarak farklı tedaviler uygulanabilir. Az ve orta derecedeki semptomlar ile seyrek olanlar için önerilen tedavi yöntemlerini sıralamak gerekirse Az ve orta derecedeki vajinal tedavideBu semptomlar için üç ile yedi gün süren ilaç tedavisiyle genellikle bu sorun ortadan kalkar. Vajinal mantar için fitil, krem, merhem ya da tablet şeklinde olan reçeteli yada reçetesiz satılan antifungal ilaçlar ile tedavi edilmektedir. Tek doz oral ilaç seyrek görülen bu semptomlar için tek dozlu oral haplar reçete edebilmektedir. Gebeler için oral ilaç tedavisi önerilmemektedir. Yoğun semptomları tedavi etmek içinse üç gün arayla kullanılan iki kez tek doz ilaç önerilmektedir.
en iyi östrojen ilacı isimleri